MUHSİN BAŞKAN VE BOSNA
BOSNA’DA BİR SIR GİBİ SAKLANAN GERÇEK: MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN CEPHEDEKİ HİKÂYESİ/Musa Avcı
Muhsin Başkan, Ayvaz Dede Şenlikleri’ne katılmak üzere Bosna Hersek’e gelecekti. Sayın Genel Başkan’dan önce orada hazırlık yapmak için Almanya’dan Bosna’ya geçtim.
Biz Avrupa’da yaşayanlar protokol işlerini pek sevemeyiz. Fazla resmiyet, fazla mesafe bize göre değildir. Oysa Türkiye’de belediye başkanından, bir daire başkanına kadar herkes için bir protokol düzeni vardır. Avrupa’da ise işler farklıdır; başbakanı sokakta yürürken görebilir, sıradan bir vatandaş gibi selamlaşabilirsiniz. Ama neyse, konumuza dönelim…
Sayın Başkan’ın uçağı Bosna Hersek’e indiğinde, onu uçağın kapısında karşılamak istedim. Kırmızı halılar serilmiş, bando hazır bekliyordu. Kapı açıldı, Muhsin Başkan aşağı inerken, "Sayın Genel Başkanım, Bosna Hersek'e hoş geldiniz." dedim. O sırada yanımda duran Necdet Tövbeş adlı general hafifçe gülümsedi. Bir an için huzursuz oldum.
“Yanlış bir şey mi söyledim, General?” diye sordum.
Yüzündeki tebessümü koruyarak başını salladı. "Hayır, hayır, Recep Bey." dedi. "Ama bana ilginç gelen bir şey var: Sanki Muhsin Bey Bosna’ya ilk defa geliyormuş gibi ‘Hoş geldiniz’ dediniz. Oysa biz onu cepheden tanıyoruz."
Meraklandım. "Siz tanışıyor muydunuz?" diye sordum.
General hafifçe iç çekerek devam etti: "Biz Muhsin Bey ile cephede omuz omuza savaştık. O anlatmayı sevmez ama... Bir cephemiz düşmek üzereyken, onun getirdiği yardımlar sayesinde ayakta kaldık. Kapısı doğru dürüst kapanmayan, zincirle bağlanmış bir helikopterle bir cepheden diğerine cephane taşıdık. O günleri unutmak mümkün değil, Recep Bey. Muhsin Bey, burada sadece bir misafir değil, bir kardeştir."
O an içimde tarifi zor bir duygu belirdi. Gurur, hüzün ve minnet birbirine karıştı. O gün, General bizi İzzet Begoviç’in doktoru olan bir hanımefendiyle tanıştırdı. Bakanlar kurulundan üç bakanla görüştürdü.
Ve sonra Ayvaz Dede Şenlikleri… Muhsin Başkan’la beraber sekiz kilometrelik yolu at sırtında kat ettik. Kalabalık, dalga dalga önümüzden açılıyor, Bosna’nın taşına toprağına sinmiş bir hatıra gibi ilerliyorduk. Şenliğin yapıldığı alana vardığımızda, anonslar yükselmeye başladı. Kimler gelmiş, hangi ülkeden kim var tek tek okunuyordu. Türkiye’den başka siyasi partilerin milletvekilleri de vardı ama hiçbiri anons edilmedi.
Derken, kalabalığın sesini bastıran bir ses duyuldu:
"Şu anda aramızda biri var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bayraktarı Muhsin Yazıcıoğlu da burada!"
O an gökyüzü daha bir mavi, Bosna’nın rüzgârı daha bir serin esti sanki. Hepimiz gözlerimizi kırpmadan baktık. Bir insanın varlığıyla, adıyla bile bir millete nasıl umut olduğunu bir kez daha gördük. O an hem tarifsiz bir gurur hem de içimizi sıkan bir hüzün yaşadık. Biz, Muhsin Başkan’ın arkadaşları, orada bir kez daha anladık ki, bazı isimler yalnızca bir kişiye ait değildir; bazı isimler, bir milletin duasında, bir coğrafyanın bağrında saklı kalır.
(Bu hatıra için değerli Recep Yıldırım Başkanımıza sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.)


Yorumlar
Yorum Yaz