MUSTAFA TATÇI
İki gözümün nûru, biliyor musun?
Yûnus Emre Tapduk’un gönlünden doğduğu günden bugüne, bu gönül iklîminde yaşayan kemâl yolcuları hep Yûnus’un izine basarak yürüdü.
Biliyor musun!
Sen de kanatlanıp uçmak ve mânâya göçmek istiyorsan, Yûnusça kanat takmalı, Tapduk huzuruna uçmalı ve gönül ehlinden maya çalmalısın.
Aşk yolunun akademisi insan-ı kâmilin gönlüdür.
Gir gönüle devlet bul.
*
Daha mübtedî günlerimde idim ve bir seferinde “ben de Yûnus gibi bir dîvân yazabilir miyim ki?” diye gönlümden geçirivermiştim ki, elindeki ilâhiyâtın arasına bir takvim yaprağı koyarak:
“Bilmem ki bu âleme bir Yûnus daha gelir mi?” dedikten sonra:
“Oğlum, bize bir Yûnus yeter, gerek yok, artık.
Yeni bir ilâhiyâtın nüzûlü için harcayacağımız enerjiyi başka yerlerde harcayalım.
Günümüz ilim devridir.
Şimdi Hak erenlerin kuvve-i kudsiyyeden aldıklarını insanlığın ihtiyacı olan gelişmelerde kullanmaları yerindedir.
Nitekim öyledir ve öyle olup durmaktadır da!
Bize hakikat yolunda Yûnus ve Niyâzî Baba’nın mirâsları yeter.” buyurdular.
Burada Azîz’im, ayrıca halvet terbiyesi gören yol arkadaşı İshâk amcanın açlık, susuzluk ve yoğun tevhid terbiyesi geçirdiği anlarda vecd ile ağzından tulû eden tomar tomar ilâhîlerden söz ederek, muhabbeti Hz. Yûnus’un ilâhiyâtına getirdi:
“Oğlum bunlar vecd mahsûlü eserlerdir. Akıl mahsülü değildir.
Hak erenler “Söyle Yûnus!” deyince söylenir o sözler.
Hani kendi de demiyor mu:
“Söyleyen bîçâre Yûnus, Tapduk Emrem” sırrıdır.
Avâm olan ne bilsin bunları.
Yûnus’tan diyen kendidir.
Yûnus o sözleri çatar, sanki balı yağa katarken ayân-ı sâbiteden konuştu.
Halk zannetti ki Sarıköylü Yunus konuştu!
Hayır, hayır, öyle değil.
Yûnus’un içindeki gerçek Yûnus’tur ilâhîleri diyen.
“Beni bende demen bende değilem!” Onda, O vardır.
O’ndan konuşur Yûnus” buyurdular.
Anladım ki, Hak erenler bütün ibâdet ve tâatlerini, evrâd ve ezkârını, gönül birikimlerini yani kısacası kendilerine kuvve-i kudsiyyeden lutf edilen Rabbânî ihsânı varlığın ve hassaten insanlığın ihtiyâcı olan neyse o şey için harcamaktadırlar.
Olup duranlar hakikat ehlinin hayâl ve dualarından başka ne olabilir ki?
Cenâb-ı Hakk’ın varlık vitrinine koydukları bir kâmilin sinesindeki görüntülerden başka ne olabilir ki?
Bunları avâm olan nereden bilecek ki?
*
Yine anladım ki önceki kâmillerden bazıları dillerini nefisleriyle birlikte nasıl mirâç ettirdilerse, Tapduk Baba’nın himmetiyle Yûnus gibi bir fedâî de bizim dilimizi mirâç ettirmiştir.
Tapduk Baba Yûnus’un dilini de gönlünü de yontarak Yûnus içinden başka bir Yûnus, dilinin içinden başka bir dil çıkarmıştır.
Yunus’un Türkçe’nin virtüözü olması bundandır.
*
Ehli bilir, hadîs-i kudsîde “Bana nafilerle yaklaşan kulumun konuşan dili olurum.” denmiştir.
Bu ilâhî gerçek doğal olarak velâyet erbâbının hepsi için geçerlidir.
Lâkin ana dilini Hakk’ın dili haline getirmek Türkmen Yûnus’a nasip olmuştu.
İşte o gün bugündür ki Türkçe Arş’a kanatlanan diller içine girmiştir.
Bu dil artık Türkçe’den öte Rabçedir.
Sen buna Yûnusça da diyebilirsin.
İmdi lisân ile ilgilenen bilgeler Yûnus’la birlikte Türkçeyi, -anamdan öğrendiğim bu mübârek dili- artık iki devrede incelenmek durumundadırlar:
Yûnus’tan önceki Türkçe, Yûnus’tan sonraki Türkçe.
Türkçe’nin Yunus’tan önceki evresi halk dilidir.
Sonrası Hakk’ın rengine boyanmıştır.
Zira bu dönemde Türkçe Yûnus’la birlikte mirâç ederek Hakk’ın rengine boyanmıştır.
“Yûnus bir söz söylemiş hiçbir söze benzemez!” demesi bundandır Yûnus’un!
*
Yukarıda dedik ya, Yûnus ana dilini mirâç ettiren ilktir.
İşte onun hiçbir söze benzemeyen şiiri, akademik bilgiyle değil sülûk ile yaşanan aşk ve irfan ile çözülür.
Hızır’la kendi mağarasında yürümeyen hiçbir Zülkarneyn konuştuğu dilin çeşmesinden âb-ı hayât akıtamaz.
*
Yûnus Türkçe’nin hayat suyudur.
Onun çeşmesinden kanmayanlar ne dediğini de çözemezler.
Ne yapmak lâzımdır öyleyse?
Bir Tapduk bularak onun önünde dizini kırıp kırk sene kulak verip onun gönül dilini çözmeye çalışmak lâzımdır.
*
Ey gönül çocuğu!
Bu sözleri yabana atma.
İmdi anlamış olmalısın ki, Yûnus Emre bin kişiye seslenir de biri duyar. Onu duyan yolcudur.
O, yolculara seslenir, yolsuzlara değil. Sen onunla yola çıkarsan o seninle yola çıkar. Yol arkadaşının kulağına marifet sözlerini fısıldar:
Durmuş ma‘rifet söyler erene Yûnus Emrem
Yol eriyle yoldadır yolsuza yoldaş değil
*
Demem o ki, Azîz Hazretleriyle Yunus’un Tapduk Emrem ile beraberliği kadar beraberliğimiz ve yine onlarınki kadar muhabbetimiz oldu.
Kâide Tapduk Emre’den bugüne ve hatta Hz. Peygamber’den Tapduk Emre’ye gelince kadar hiç değişmedi.
Onların sözleri tâlibin kulağına değer!
Biliyor musun?
“Sen yaşayıp hâl edindikçe erenler açar.
Yaşayıp hâl edinmez isen erenler açmaz.
Yani ki Hak erenler mânâyı açar durur da sen anlamaz, basar geçersin.
Nitekim bugün Yunus’un üzerindeki en büyük örtü akademik örtüdür.
Arkaizmle uğraşanlar arkadaki izi, libâs içindeki dilberi maalesef hiç göremeden Yunus’u kendi gönüllerinden örtüp duracaklar da haberleri bile olmayacaktır.
*
Nihayet şöyle diyoruz:
Sen ne büyüksün ulu sultanım!
Bizim gönül kilidimize Yûnus gibi bir anahtar bıraktın da gittin!
Sen ne büyüksün Tapduk Emrem!
Bizim gönül iklimimize hakikat tohumları serpen Yûnus gibi bir ekinci bıraktın da gittin!
Sen ne büyüksün ey anadilimin gönlü olan Yûnusum!
Baba Tapduk manâsını münbit gönüllere saçtın da gittin.
Seninle aynı dili konuşmak bizim için ne büyük mutluluk.
Selâm olsun sana!
Selâm olsun izine basarak yol alanlara…
Mustafa Tatcı


Yorumlar
Yorum Yaz