5 Kasım 2025 Çarşamba 22:14:07


“PKK ile Yanyana Gelme” Çelişkisi: Hakaret mi, Meşruiyet mi?

“PKK ile Yanyana Gelme” Çelişkisi: Hakaret mi, Meşruiyet mi?

“PKK ile Yanyana Gelme” Çelişkisi: Hakaret mi, Meşruiyet mi?

➡️“Sizin PKK sevdanız olduğunu anladık. Öcalan’ın size sevdası nereden geliyor?”

diye soruldu.

Tepkiler geldi:

Önce solo;

“Bu söz çok ağır bir hakarettir; rencide edicidir; hadsizliktir. Yedi ceddi ortada olan bir adamım.”

Sonra da koro halinde partiler;

"Bu ifadeler kabul edilemez. Hakarettir. Hakaretamizdir."

➡️Aslında solo ve koronun bu tepki ifadeleri tarih ve milli vicdan nezdinde bir gerçeği dile getirmiş oluyor: PKK bir lanettir. PKK ile yanyana gelmek, gösterilmek hakarettir. PKK meşru gösterilemez.

Bu tepkiler PKK ile girilen sürece yönelik milletin duyduğu tepkinin dışa vurumudur. Mızrak çuvala sığmamıştır.

➡️Ancak bu noktada temel bir soru ortaya çıkıyor:

Eğer PKK ile anılmak en ağır hakaret sayılıyorsa, o zaman PKK'nın istediği komisyonu kurmak, PKK'yı "Kürtlerin temsilcisi" olarak görmek, silah bırakma karşılığında "kardeşlik, demokrasi, milli dayanışma" vaat etmek ve süreçleri PKK üzerinden yürütmek ne yapmış oluyor?

Bu basit bir kelime oyunu değil; milli irade, hukukun üstünlüğü ve milletin birliğiyle oynanan bir oyunun itirafıdır. Bugün bu sözleri kınayanlar, aslında PKK ile yürütülen süreçleri ve kendi politik tercihlerini dolaylı olarak sorgulamak zorunda kalmışlardır. Zira yüksek sesle, “PKK ile anılmak hakarettir” demişlerdir.

Öyleyse şu sorular sorulmaz mı:

-Madem PKK sevgisi bu kadar aşağılık bir şeydir, neden PKK “Kürtlerin temsilcisi” olarak meşrulaştırılıyor?

-PKK ile yan yana gelmek rezillikse, neden TBMM’de masa kuruluyor?

-PKK ile anılmak hakaret sayılıyorsa, PKK ile “kardeşlik” “milli dayanışma” "demokrasi" pazarlamak nedir?

Açık bir çelişki ile karşı karşıyayız:

-Bir yandan PKK'ya meşru alan açmaktan bahsediliyor,

-Diğer yandan “PKK'ya yakınsınız” denildiğinde hakaret sayılıyor.

Hem PKK’yı meşru gösterip hem de PKK ile anılmayı hakaret kabul etmek; “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” sözünü akıllara getiriyor.

➡️Sonuç olarak:

Eğer PKK sevdası hakaretse;

-PKK’yı Kürtlerin temsilcisi diye meşrulaştıranlar Kürtlere en büyük hakareti yapmış olmuyor mu?

-PKK ile “kardeşlik” diyenler, milleti hakaret düzeyinde bir paydada buluşturmaya çalışmak değil mi?

-PKK'nın silah bırakması üzerinden Türk vatandaşlığını veya resmi dili tartışmaya açmak, Türk milletini aşağılama girişiminde bulunmuş olmuyor mu?

-PKK ile yan yana gelmek hakaretse, PKK’yı milletin yanına oturtmaya çalışmak da aynı kapsama girmez mi?

Hakaret olarak görülen bir örgüt üzerinden “kardeşlik, barış, demokrasi” pazarlamak, en hafif tabirle ahlaki ve siyasi bir çelişkidir.

İşte soğanın cücüğü buradadır:

PKK ile yan yana gelmeyi hakaret sayanlar, aynı ilişkiyi “demokrasi, barış, kardeşlik, millî dayanışma” gibi kavramlarla süsleyerek meşrulaştırmaya çalışmıştır. Ne yazık ki bu değerler, PKK’yla ilişki kurmanın kılıfı hâline getirilerek araçsallaştırılmıştır.

Oysa araçsallaştırma; günübirlik siyasi çıkarlara göre tarihi yeniden yorumlamak, gerçeği örtmek ve hakikati perdelemektir. Değerlerin çatışma alanına çekildiği her süreçte bu danışıklılık, millete ağır ve imkânsız bedeller dayatır.

Unutulmalıdır ki bu değerler birer araç değil, tarihin, ilmin, idrakin, milletin vicdanıdır. Siz bu değerleri araç hâline getirirseniz, onları PKK’nın siyasal ideolojisinin terimleriyle tarif etmek zorunda kalırsınız. Bu ise değerlerin içini boşaltır, anlamını yozlaştırır ve toplumsal çözülmeyi hızlandırır.

➡️Ayrıca, bu ifadeleri kınayan koro sürecin meşru ve yasal olduğunu ifade ediyor. TBMM’de başlatılan komisyon sürecinin ne Anayasa’da ne de Meclis içtüzüğünde dayanağı vardır. Kaldı ki tüm parti gruplarının tamamının katılmadığı bu komisyon TBMM teamüllerine de uygun değildir. Bu sürece “meşru” denilmesi, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Fiili bir tutum hukuki ve meşru sayılamaz. Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir ve hukuk dışı uygulamalarla bu egemenlik yıpratılamaz.

➡️Kınama korosunun tepki tutumu ise şunları açığa çıkarıyor:

-Ya günübirlik siyasal çıkarla paralellik kurdular,

-Ya PKK ile yürütülen süreci meşru göstermek için sadece araçsallaştırıldılar,

-Ya PKK’yı gayri meşru ilan ederek o sürece dahil oldukları için pişmanlıklarını dile getirdiler,

-Ya da korumaya çalıştıkları muhatabı, sürecin tek sorumlusu ilan etmek istediler.

Terörsüz bir Türkiye’ye ulaşmak, PKK’yı muhatap alıp siyasi taleplerini meşrulaştırarak değil; milli değerlere sahip çıkarak, PKK'ya diz çöktürerek eylem yapamaz hale getiren kahraman şehit ve gazilerimizin azminin gösterdiği yolda, kararlılıkla PKK’ya kayıtsız şartsız silah bıraktırmaktan geçer. Vatanı, milletin ve devletin değerlerine vicdani bağlılığı olan kimse Terörsüz Türkiye'den rahatsız da olmaz.

Ancak şahsa hakaret görüleni millete milli dayanışma, kardeşlik, demokrasi gelecek diyerek meşrulaştırıp pazarlayamaz, değerlerimizi bu süreç için tartıştıramazsınız.

Şahsınıza PKK'yla yanyana gelmek, anılmak hakaretse milletimize, TBMM'ye de zül olmaz mı?

Kişisel şahsiyet kadar milli şahsiyeti oluşturan değerlere de kıymet verilmesi şart değil midir?

Şahsınıza reva görmediğiniz millete nasıl deva olacak?

Soru: O zaman neden bu sürece girilmiştir?

YAZIYI BEĞENDİM. KOPYALAYINCA YAZAN KİŞİNİN ADI ÇIKMADI. BU DURUMDA SUAVİ BEYİN TEPKİSİNDEN ÇEKİNDİM. PAYLAŞIMLARI SIKI TAKİP EDİYOR.... KIZMASIN DİYE ARAŞTIRDIM, OKTAY VURAL BEY YAZMIŞ. ELLERİNE SAĞLIK.. YARALARIMIZA SARGI BEZİ OLMUŞ. TEŞEKKÜRLER....

img

MURAT GÜLŞAN

Araştırmacı yazar

Yorumlar